Hikaye benim sevdiğim türden: Kaybolup bulunamayan çocuklar. Üstelik bu kez iki kız kardeş kayıp ve biri yıllar sonra ortaya çıkıyor. Cevval bir detektif var, iyi niyetli bir sosyal hizmet görevlisi var; zekice yazılmış, emek harcanmış, altı çizilesi cümleler var ama çeviri / editörlük o kadar özensiz ki bütün okuma keyfimi alıp götürüyor. Bu kitapların son okumalarını keşke ben yapabilsem.
Mesela:
” Kadının buraya geri dönmek karşısındaki paniği oldukça ikna ediciydi ama Infante şimdi kadın acaba yine korkmuş gibi davranma zahmetine girmekten mi kaçmıştı bunu merak ediyordu. ” (s. 209) İlk cümleyi Google çevirmiş gibi zaten. Peki, ”ama”dan sonraki ikinci cümlenin noktalama işaretleri nerede? Okurken resmen gözlerim acıyor.
” Kilisede dururken – çünkü Patty büyük kutlamalar yapmayı severdi – ve büyük bir hata yaptığını anlamıştı”( s.208). O ”ve” nin orada ne işi var sayın editör Zübeyde Abat? (Çeviren Seçil Ersek’miş)
” Sally, gururlu biri olmalıydı, evliliği giderek şiddetli bir hâl aldığında ailesini aramayacak kadar gururlu (s.243). Şiddetli derken? Kast edilen fiziksel şiddet elbette ama kim bunu böyle anlatır ?
Neredeyse bütün metin bu şekilde maalesef. Pek çok cümleyi birkaç kez okumak ve içimden düzeltmek zorunda kaldım. Yine de sonunu merak ettiğim için okumaya devam ediyorum. Umarım iyi düşünülmüş bir sonu vardır.
İngilizce yazılmış ” Yazarın En İyi 10 Kitabı” listesi
Altını çizdiğim cümleleri -kendimce düzelterek- paylaşayım:
” Onu kilise koridorundan gelirken izlemek üzerine hızla yaklaşan bir kamyonu izlemek gibiydi. s.208
” Lenhardt, karınızın sizi terk etmeye hazır olduğunun ilk işaretinin çift terapistine gitmek istemesi olduğunu söylüyordu. Kadınlar için ilişkiler satranç gibi demişti. Bütün oyunu önceden okur ve hamlelerini önceden planlarlar. Ne de olsa onlar kraliçe. Bizse kralız ; her yöne gidebiliriz ancak tek kare ilerleyebiliriz, bütün lanet oyun boyunca da savunmadayız.” s.208
” Sanki bilgisayarlar gelmeden önce dünya çok güvenli bir yermiş gibi. Eğer yaptığı hata bilgisayar ortamında bir sohbetle başlamış olsaydı ailesinin onu bulma şansı olabilirdi. Onun yerine gerçek dünyadaydı, bir insanla yüz yüze konuşuyordu ve bütün sorun bu noktada başlamıştı; basit bir sohbetle, insanın aklına gelebilecek en masum soruyla:
—–Bu şarkıyı seviyor musun? ” s.220
” Miriam, o ânı böyle hatırlayacaktı. Bu anıyı kafasında yaratmaya başladı, şimdinin içinde şimdiyi tekrarlıyordu.” s.220
” ABD’nin son derece yalnız bir ülke olduğu, tek bir cevapsız aramanın kaderlerini değiştireceğine herkesin inandığı ortaya çıkmıştı. ” s.226 (Kızların babası Dave, telesekreterli ev telefonlarına gösterilen büyük ilgiyi yorumluyor)
” Umut, birlikte yaşaması imkansız bir duyguydu; bunu anlamıştı. Talepkâr ve insanı yoldan çıkaran bir arkadaştı. Emily Dickinson, umudu tüye benzetmişti. Dave’in umudunun da tüyleri vardı ama parlayan gözleri ve keskin pençeleri olan bir akbabaya aittiler. Kızıl akbabanın kartal gibi bir başı ancak aslan gibi bir gövdesi vardı; Dave’in umudu göğsünün üzerine oturuyor, etine pençelerini geçiriyor ve kalbini deliyordu. ” s.227
Şu zamanda böyle şeylere takılan çok kişi var mıdır bilmiyorum ama sevgili yayınevleri lütfen biraz da özenli olun. Okumakla mutlu olan binlerce kişi var; okumaktan keyif almak , satırlar arasında kaybolmak isteyen binlerce kişi. Onları küstürmeyin.