Aralık ayında, yaşayan en iyi öykücülerden biri kabul edilen George Saunders’dan İkna Ulusu’nu okuduk.
Bu ay dersimi savsakladım. On iki öyküden oluşan kitabı hızlıca, çok empati yapmadan okudum. Ebeveynlik, LGBT, hayvan hakları, tüketim çılgınlığı, reklam terörü, göçmenlik gibi bütün kritik konulara tek kitapta değinen Saunders’ın sağlı sollu yumrukları beni nefessiz bıraktı ve bunalttı.
Mesela Jon ismindeki öyküde bebekken aileleri tarafından bir kuruma satılan insanlar, günümüzde ”algoritma” dediğimiz ve çerez gibi sevimli bir şeyle hepimizin esiri olduğu işi yapmaktadırlar. Birçok ürünü denemekle ve insanlara tanıtmakla meşguldürler Tam bir hipnoz halinde, sadece reklam görselleri ile yaşayan bu insanlar her nesneyi veya duyguyu bir imge / aforizma ile tanımlar. Mesela ”ev” deyince REMAX Şirketinin bilmem kaç kodlu görselindeki evi ve ”Yuva, artık yuva özlemi çekmediğin yerdir” cümlesini anında söyleyebilirler. Ev, böcek, dükkan, yemek gibi sıradan olması gerekn her kavram bir reklamla özdeşleşmiştir.
Maalesef bizler de artık bütün konuşmalarımıza kısa videoları (İnstanın reelsleri veya Youtube’un shortsları) kullanarak devam edebiliyoruz. Yasemin Sakallıoğlu’nun köşe dönmekle ilgili kısa videosu onlarca sayfalık sosyolojik- psikolojik analizin yapamayacağı şeyi yapıyor. 3-5 saniyelik videolarla 1 dk içinde ağlayabilir, gülebilir, isyana kalkışabilir, battaniye altında depresyona girebiliriz. Çok tuhaf bir zamanda yaşıyoruz. Anlamak mümkün değil.
Hayvan deneyleri ile ilgili öykü, bebeklere bir an önce konuşmayı öğreten maskeler, çocuğu bir köpek tarafından öldürülen ailenin acısına ortak olmak için bütün köpekleri öldürmeyi görev edinen bir kasaba ve ölen çocuğun yüzünü tişörtlerine bastırıp anma töreni yapmaları gibi onlarca belki yüzlerce detayla dolu kitap öyle tek nefeste okunacak-hazmedilecek gibi değil.
Yazarın bir taraftan da okurla dalga geçtiğini, ikna edilenlerin tıpkı bizler gibi sıradan vatandaşlar olduğu, bu kadar farkındalığın bir harekete yol açmasının ne güzel olacağı gibi farklı konuların konuşulduğu toplantımız hepimizi mutlu etti.
Öykü okumak hakkında da konuştuk. Öykü benim mesafeli durduğum bir tür olsa da ah Refik Halit… Ok gibi yüreğime saplanmış Eskici öyküsünü nasıl unuturum? Ya da Sakalın Teneşirde Sabunlana diye babasına beddua eden kızın olduğu hikayeyi. Çok iyi yazarlarımız var bizim , okuyacak çok şey var 🙂
Ah Eskici ah..
Gelecek ayın kitabını ben seçtim:)
Kıskanmak, Dişi Kurdun Rüyaları, Yüzücüler, Hüznün Fiziği ve İşin Aslı Judith arasından en çok oyu sonuncu kitap aldı. Umarım çok beğeniriz.